22.9.09

akaretlerde bir filozof "demirören"


öncelikle herkesten aksattığım yazılar için özür dileyecekken blogspot'a telekom'un erişimi zorlaştırması bir anlamda bahane oldu yayınlayamadığım eski postlarım için.tabi kaytarmama vesile olsa bile sansürü şu an özgürlüğe vurulmuş bir darbe olarak görmekteyim.gerçi devlet büyüklerimizden iyi mi bileceğiz.neyimize yetmiyor;youtube yerine akıllı tv,myspace yerine kral tv,last fm yerine ttnet müzik(malum yerlere getireceğim de alternatif sunmamış devlet baba.)?kendi düşüncelerimizi naçizane paylaşmak(hem de ücretsiz) neyimize bizim beyim?

'ne kadar alakasız bir giriş oldu.' gibisinden bir şey duyabilirim ama şunu da düşünün;'ya telekom bu kadar sansürü hepimiz dns,ip denen internetin önemli işlevlerini kavrayalım,proxy sitelerini kullanarak internet reklamlarına desteğimiz olsun,üstün türk ırkını sadece youtube yazıp video izletecek kolaylığı veren dış mihrapların oyunlarına düşmeyip kendimiz de alternatifler bulalım diye yürürlüğe soktuysa?

çünkü bunun başka mantıklı açıklaması yok,21.yy'da bu kadar imkana sahip olunan bir ortamda,bu kadar sansür koymayı akıllarına getiren yüce zatlar bu kadar aptal olamazlar ya da olmamalılar.tıpkı geldiği günden beri eleştirilen yıldırım demirören'in abuk gibi görünen icraatlarının arkasında yatan derin felsefe gibi.

kronolojik olarak gidersek;

vincente del bosque;yıllık 2.5 milyonu ödenmesi gerektiği için tazmiantla 8.5 m€ ödendi.del bosque burada bir metafor,bir sembol.yıldırım demirören burada 'pire için yorgan yakmak' ne kadar önemlidir,tüm insanlığa açıkça göstermiştir.

fenerbahçe'den bedelsiz alınmış futtbolcular;bu oyuncuların (m.doğan,m.yozgatlı vs.) doğada 200 yılda kaybolacakları endişesine kapılıp,onlar ziyan olmasın diye hepsine kucak açacak kadar çevrecidir.

klübün çocuğu değil mi?severim de döverim de! düsturuyla ertuğrul sağlam ve rıza çalımbay gibi beşiktaşlıları önce sevip sonra dövecek kadar geleneklerine bağlı bir türk babasıdır.

1.50 boyunda ve 100 kilo olan ailton'a 3m€ ödeyerek 'ne olursan ol,yine gel!' diyerek beşiktaşın kapısının herkese açık olduğunu gösterecek kadar hümanist bir yöneticidir.

kadroda bulunan yabancı oyuncuların,sözleşmelerini çatır çatır feshedecek kadar nihilisttir.

delgado'nun bonservisinin ülkerde olduğunu bilerek 'ya ülkerde satış departmanına alırlarsa?' diye şüphelenip kendisinin bonservisini alacak kadar skeptik aynı anda sponsora elden para veren ilk insandır.

'drpiç için şöyle böyle diyorlar.' sözlerini duyunca 'o zaman yanında oynayan çocuğu ver.' diyecek kadar futbolu bireysellikten arındırmış,takım oyununa gönül vermiş bir futbolseverdir.ayrıca bahsi geçen gordon'u kiralık yollamasına rağmen harçlığını cebinden verecek kadar da cömerttir.

'sivas maçına paf takımıyla çıkacağız.' demecini verip,yine as takımın sahaya çıkması yanıltmamalıdır bizleri.çünkü yıldırım bey'in takımı ne olursa olsun ruhen gençtir ve amatör duygularla sahada mücadele eder.sivas maçının kadrosu da bir nevi paf takımıdır.

benim gibi goygoyculuk yapan türk gençliğine 'baba parasıyla bu kadar olur ey gençlik!' diye gizliden müthiş bir mesaj vermiştir ama anlayana...

bence kafasında bu tarz düşünceler vardı sayın demirörenin,yoksa bu kadar yanlış icraat için 70-90 arası bir iq gerekir.yoksa?yoksa?cidden mi?aman allahım...

19.9.09

Kaybedenler Kulübü

Başlık da dikkat çekici oldu ha , son iki sezonda ligde tozu dumana katan , geçen sezon şampiyonluğu kaçıran Sivasspor'a neler oluyor? Peki ya geçen sezonun şampiyonu Beşiktaş'a ? Peki ya Fenerbahçe neden Avrupa'ya kötü başladı ?

Sivasspor'un sezon başında kadrosu ile ilişkisi kesilen isimlere şöyle bir bakalım ,
Murat Erdoğan (Kasımpaşa)
Faruk Bayar (Ankaraspor)
Mamadou Diallo (Diyarbakırspor)
Da Silva Bilica (Fenerbahçe)
Herve Tum (İstanbul B. B.)
Kanfory Sylla (İstanbul B. B.)
Pini Felix Balili (Antalyaspor)
Mohamed Ali Kurtuluş (Kocaelispor)

Murat , Mohamed Ali , Balili , Tum , Sylla , Diallo ve Bilica bu takımda devamlı görev alan isimlerdi , takımda önemli roller üstlenmişlerdi. Tum orta saha-forvet hattında kuvveti ile iyi toparlıyordu , Balili tam bir kontraatak forvetiydi ,Murat Erdoğan devre arasında gelip iyi bir oyun oynamıştı , Mohamed Ali fena bir orta saha oyuncusu değildi , Bilica defansın en önemli ismiydi , Sylla ve Diallo da görev aldıklarında kadroda hiçbir zaman kötü anlamda dikkat çekmediler...Peki ya yerlerine transfer edilen ,

Pieter Mbemba (FC Eindhoven)
Bruno Zita Mbanangoye (Dinamo Minsk)
Yasin Çakmak (Fenerbahçe)
Uğur Kavuk (Antalyaspor)
Erman Kılıç (İstanbul B. B.)
İbrahim Şahin (Hacettepe)
Kadir Bekmezci (Hacettepe)
Akeem Agbetu (Kocaelispor)
Ersen Martin (Recreativo Huelva)
Cihan Yılmaz (Karşıyaka)
gibi isimlerden hangisi bu oyuncular kadar takıma katkı verebiliyorlar ? ÜStüne üstlük Mehmet Yılmaz ve Sezer Badur'un sakatlıkları da vurdu takımı ama geçen sezon Mehmet'in çok kötü onadığı dönemde bile Tum ve Balili ikilisi ortalığı toparlamıyor muydu? Sezer yokken Murat Erdoğan berbat mı oynuyordu? Takımın bozulan omurgası , doğal olarak etkilenen takım kimyası , yeni oyuncuların birbirine alışma süreci sanırım takımı çok etkileyen faktörler ancak perşembenin gelişi çarşambadan belliydi . Sivasspor hazırlık maçlarında bir araba gol yedi. Ayrıca gol de atamadı doğru düzgün. Yani olacaklar az-çok belliydi. Anderlecht maçından bu yana galip gelemediler. Bir de Bülent Uygun adlı şahsiyete değinmek isterim. Bu kadar antipatik açıklamalar , garip tavırlar sonucu siz bu takımı bu noktaya getirdiniz Bülent Uygun , Galatasaray , Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin ikili gruplar halinde kötü geçirdikleri sezonlarda elbette Anadolu'dan onlarında yerine birileri ligde ilk 4'e girecekti. Siz bunu başardınız ama bu gidişat başarıların gelipi geçici olduğu , futbolda en önemli şeyin geçmişle yaşamamak olduğunu gösteriyor sanırım.

Gelelim Beşiktaş'a...Sezona Gökhan Zan , Zapo , Cisse gibi takımın omurgasında görevli üç as isminin ayrılması ile başlayan Beşiktaş açıkçası bu isimlerin yerlerini pek iyi dolduramamış gibi , Fink'in kariyeri hiç Şampiyonlar Ligi takımları barındırmıyor , ancak Cisse'de bu kupanın finalinden bir madalya bulunmakta ve oynadığı takımlarda bu atmosferi çokça yaşamış bir isim , üstelik geçen sezonun ikinci yarısında Ernst ile yakaladığı uyum da cabası. Öte yandan Zan ve Zapo'nun yokluğuna İbrahim Toraman'ın sakatlığı da eklenince savunma iyice ilginç bir hal aldı , Ertuğrul Sağlam sonraıs unutulan Serdar Kurtuluş takas malzemesi olarak Gaziantepsor'a gönderildi , halbuki izlediğim yetenekli isimlerden biriydi Serdar Kurtuluş , umuyorum ki milli takıma geri dönecek.Yerlerine alınan Matteo Ferrari Roma , Inter , Genoa gibi takımların formasını giymiş , İtalyan milli takımında dahi oynamış önemli bir isim , zaman gerekli ona. İsmail Köybaşı ve Rıdvan Şimşek hücuma yönelik çok iyi bekler olarak gözüktüler , kendilerini geliştirdiklerinde milli takıma iyi iki kanat oyuncusu katacaklar. Ancak dikkat çeken en önemli nokta hala İbrahim Üzülmez'e sol kanatta şans veriliyor olması , sezon başından beri oynayan İsmail'in neden Manchester maçında kesildiğini anlamak imkansız. Genç bir oyuncuyu psikolojik olarak çökertme arzusu mu? Vee 10,5 numaramız , Mustafa Denizli sağolsun yeni bir deyim kazandırdı bize , 8 milyon avroluk Tabata'ya takımda yer açmak uğruna yapılan , işleyen kadronun bozulması taktiği şu ana kadar üç maçta sıfır puan çekti ve bu aşı tutmadığından Tabata yerini Fink'e bıraktı. Manchester maçında da gördük ki Tabata Şampiyonlar Ligi adamı değil. Hele ki Beşiktaş'ın 8 milyon avro verip alacağı adam hiç değil ? 10,5 numara , hani hem koşan , hem teknik oyuncu hiç hiç hiç değil. Halı sahada çağırırız gelir oynar. Yusuf Tabata'dan en az bir gömlek daha üstün bir futbolcudur. İşin ilginç yanı , Nobre , Holosko , Nihat , Bobo'lu forvet hattı şu ana kadar Beşiktaş'ın en az işleyen kısımlarından biri , Bobo'nun aklının transferde , Nihat'ın ayaklarının da sakatlığından kaldığı kesin...

Garip transfer politikası ile Beşiktaş ve Sivasspor şu ana kadar ligin kaybedeni olmaya mahkum gibiler...

Son olarak Fenerbahçe taraftarının neden Edirne'nin batısında başarı beklememesi gerektiğini söyleyeceğim , Daum birçok takım çalıştırdı ve siz hiç duydunuz mu onlarla avrupa kupalarında başarılşarını ? Fenerbahçe ligde çok iyi giderken kendinden alt seviyedeki takımlara Daum'la elenmedi mi?(Zaragoza) Daum Türk halkını çok iyi çözdü , çok iyi biliyor ki Süper Lig'de aldığı bir mağlubiyet , Avrupa Ligi'nde aldığı bir malubiyetten daha çok konuşulacak . O yüzden başkanın üç yıl şampiyonluk sözünü yerine getirebilecek en uygun seçim zaten....

Hoşçakalın...

8.9.09

listed #7 'edebi yüklü maiden şarkıları'


öncelikle listed 7 hakkında genel bir bilgi verelim.listed 7,hemen her yerde gördüğünüz ilk 5,top 10 gibi sıralama amaçlı listelerin blog içeriğine adapte edilmiş halidir.kısaca ilk yedi.

listed #7 hakkında bilgimizi verdikten sonra da ara sıra,kafama estikçe her konudan yazabileceğimi şimdiden belirteyim.

* * *
dünyada metal diyince herkesin aklına(metal dinlemeseler bile) gelen ilk isimlerdendir,yeni ingiliz metali dalgası(nwobm) öncüsü iron maiden.şimdiye kadar milyonlarca kişiye çalıp,yüzlerce tur verip,yüz milyona yakın albüm satan bir gruptan bahsediyoruz.
benim iron maiden'ı sevmemin başlıca nedenlerinden birisi grup üyelerinin hayata entellektüel bakış açısı ve sanatın her dalıyla hatta sporla bile haşır neşir olmaları.bu yazımda ise iron maiden üyelerinin çeşitli edebi başyapıtlardan esinlenip yazdıkları parçaları kendi zevkime göre sıralayacağım.

#7-lord of the flies
x factor'de yer alan parça steve harris ve jannick gers bestesi.şarkıda aynı isimli william golding'in romanından etkilenerek yazılmış.83 yılında nobel alan bu eser,bir adada mahsur kalmış çocukları konu alır ve kullandığı metaforlarla tek konu üzerinden dünya üzerindeki başlıca tüm sorunlara değinilmiştir.müzikal olarak da tipik bir 'x factor' şarkısıdır.

#6-stranger in a strange land
somewhere in time'ın en sağlam parçalarından biri olarak gördüğüm siasl de adrian smith'e ait.
adrian smith parçayı yazarken aynı isimli bir robert heinlein eserinden etkilenmiş.şarkıdaki gibi yabancılık hissi de romanda zamanında marslılar tarafından kaçırılıp tekrar dünyaya yollanan valentine micheal smith karakterine ithafen yazılmış.

#5-moonchild
ingiliz okültist aleister crowley romanı olan moonchild'dan etkilenerek yapılmıştır bu parça da.okültizmde yer alan kara büyü,simya,sihir gibi olayların roman vasıtasıyla parçaya yansıtılması da 'iron maiden üyeleri satanist mi?' tartışmalarını ayyuka çıkarmıştır.seventh albümündeki favorilerimdendir.

#4-revelations
'romandan başka edebi eser yok mu?' gibisinden bir şey duydum sanki.değişken temposu ve müthiş melodik yapısıyla iron maiden'ın en 'underrated' parçası olarak gördüğüm bu şaheser;gilbert chesterton gibi 20.yy'ın iz bırakan bir edebiaytçısının yazdığı bir hymn(ilahi)'dan alıntı ve ilk kıta tamamen bu ilahiyle aynı.

#3-murders in the rue morgue
edgar allan poe nasıl amerikan edebiyatının başına gelmiş en iyi şeylerdense,bu parça da adeta killersın incisidir benim gözümde,harris'in müthiş bassline'ı,müthiş senkronize sololar,harika bir intro ve paul'un meşhur 'serseri' vokalleri.harris şarkıyı yazarken şarkıyla aynı isimli a.e. poe'nun polisiye kısa öyküsünden etkilenmiş.iyi de etmiş.

#2-to tame a land
piece of mind'ın kapanış şarkısı olan to tame a land'in piyasaya çıkış süreci biraz daha sıkıntılı olmuş diğer eserlere nazaran.frank herbert'in 'dune' adlı bilimkurgu romanından esinleninerek yazılan şarkı için steve harris herbetten şarkının ismini 'dune' olarak koyma izni istemiş.ünlü yazar da rock gruplarını sevemediği için buna müsaade etmemiş.herbert'in yasal olarak tehditine rağmen parçanın ismi değişerek 'to tame a land' olmuş ve doğu ezgileri ilk kez bir maiden parçasında bu kadar güzel işlenmiş.

#1-rime of the ancient mariner
işte birincim;powerslave'in ve iron maiden'ın 14 dakikaya yakın süresiyle en uzun şarkısı olan bu şaheser samuel taylor'ın destansı şiirinin beste yapılarak söylenmiş halidir.şiire gelecek olursak ingiliz edebiyatının en uzun şiiri olan rime o.t.a.m. denizcilerin hikayesini ürpertici bir şekilde anlatarak,natüralist ve hümanist mesajlarla adeta sizi bir edebi şölenden geçiriyor.şarkı versiyonunda ise bruce'un ne kadar usta bir ses olduğunu şarkının gidişatına göre verdiği harika atmosferden anlıyoruz.şarkı 13dk 39 sn olmasına rağmen parçadaki akıcılık ve progresif hava vaktin nasıl geçtiğini unutturuyor.kendi dyimimle film gibi şarkı olan bu yapıt anlatmakla bitmez sadece dinlenir ve müthiş orkestrasyon eşliğinde okyanuslar,dev dalgalar,albatroslar akla gelir.

Adanademirspor - Livorno Yaşasın Halkların Kardeşliği


Livorno küçük bir liman kentidir İtalya'nın , Liverpool gibi liman işçileri yaşar orada da. Ama Livorno'nun başka bir özelliği daha vardır. 1915'te kurulan ve Dünya'nın belki de siyasi ideolojisi sebebiyle en çok bilinen takımlarından biri AS Livorno. Tribünlerinden orak-çekiçlerin , Che posterlerinin eksik olmadığı Livorno'da futbol sadece fuboldur.

Bir de Livorno'nun halk kahramanları vardır , futbolu birkaç yıl önce bırakan Igor Protti ve halen kulübün formasını giymekte olan Cristiano Lucarelli gibi. Hatta öyledir ki Lucarelli 99 yılında kurulan taraftar grubuna saygı çerçevesinde 99 numaralı formayı giymektedir ve son yıllarda oynadığı kulüplerde (Shaktar Donetsk ve Parma) Livorno'daki başarılarını yakalayamamış , kendi resmi sitesinde o kulüplerde oynarken Livorno formalı resimleri bulunmuş , Shaktar ve Parma formalı resimleri sadece imza törenlerinde çekinilenlerle sınırlı kalmıştır.

Tribünlerinden Çav Bella ve Venceremosların eskik olmadığı , orak-çekiçlerin ve Che posterlinin asıldığı yegane Türk takımı ise Adanademirspor'dur.Orada da futbol sadece futboldur.Endüstriyel emperyalist futbola inat bu kulüpler futbola sadece futbol gözüyle bakarlar , belki büyüyemezler , gelişemezler ama onurlu mücadeleleri onları yüceltir. İşte bu onurlu mücadele geçtiğimiz günlerde Adana'da verildi. Aynı dili , futbolun dilini , konuşan iki takım , tam anlamıyla bir dostluk maçında karşı karşıya geldi. Belki hiçbiri maçı kazanamadı ama "dostluk" kazandı. Dünya üzerinde Fransa'da Marseille , Almanya'da St. Pauli , İtalya'da Livorno , Ternana , Atalanta , İspanya'da Sevilla ve Türkiye'de Adanademirspor gibi kulüpler bu bayrağı , futbolun sadece futbol olduğu , ayrı bir bayrağı taşımaya devam edecekler , teşekkürler Livorno ve Adanademirspor....

Estonya Maçı ve Litvanya Zaferi



Kalede Volkan , savunmada Gökhan Gönül , Zan , Servet , Hakan Balta , orta sahada Emre , Hamit , Kazım , Arda , forvet de ise Tuncay ve Sercan on biri ile başlamıştık mücadeleye. Maçın başındaki stres oyuncularımızın yüzünden okunuyordu. Rakip geçen maçta müthiş direnç gösteren , inanılmaz özverili bir biçimde savunma yapan Estonya idi.Maça Saçma sapan başladık , zaten savunmamızın ortası serseri mayın gibi iki adamdan oluşmakta , Gökhan Zan ve Servet bazen kendilerinin bile çözemediği işler yapıyor. Zan'ın saçma pasları , Servet'in hala hava toplarında anlamsız zamanlama hataları , topla gereksiz yere oynamaları ve tabi ki savunmada ki hataları. Çözemiyorum neden İbrahim Toraman bu milli takıma alınmıyor? Hadi Önder Turacı'nın pasaport sorunları vardı ama İbrahim Toraman'ın ne suçu var? İlk golü yeme biçimimizde kendini halı sahada zanneden Arda Turan yüzünden oldu kanımca , topu bir türlü ayağından çıkarmadı , çalımlar çalımlar çalımlar...Tamam çalım at ama üç kişinin arasında kendi yarı alanında girmene lüzum yok , yeteneğini herkes biliyor zaten , Estonya'dan 11 kişiyi çalımlasan ne fayda? Derken Hamit'e attığı "hadi bakalım ben içine ettim sen ne yapabileceksin?" tarzındaki pas , o da top taca gitmesin diye müdahele etti gelişi güzel , sonrasında kaptırılan top ve adamını kaçıran milli takım defansının yediği gol. Daha Arda'ya çok sözüm var ama şimdi değil geleceğiz. Gol sonrası milli takım biraz telaşlansa da , Hamit , Emre ve Arda'nın pas organizasyonları keyif vericiydi , sonrasında zaten o güzel pas organizasyonları da golü getirdi. İkinci golde de Arda'nın çabalarıyla geldi , Sercan zaten o golü atamasa sahada işi ne ? Saçma bir ikinci gol yedik ama o ikinci gol sonrası Arda'nın Dünyayı Kurtaran Adam tavırları ne ? Topu ayağına alıp her seferinde çalımlar atmak ? Sadece kendini yoruyor çoğu zaman , bencilleşiyor , garipleşiyor futbolu ... Yoruldukça yoruluyor ve faydasızlaşıyor... Uğraşmaması lazım bu tip şeylerle , Rijkaard'ın röportajında vardı geçenlerde , sizin milli takımda herşeyden biraz var diyor , tutkulu oyuncularınız var ama bu size bazen zarar veriyor , herkes kahramanlık peşine koşuyor diyor.Gerçekten de öyle , Hamit de çalımlar atıyor ama sonunda pasını vermesini biliyor , Arda oyununun bu kısmını gerçekten geliştirmeli. Üçüncü gol ise tamamen kaleci hatasından geliyor. Arda da fena yükselmemiş topa ama kalecinin boşa çıkışı adeta asist oluyor Arda'ya...Dördüncü gol ise Tuncay'ın Premier League'den kendine birşeyler kattığını gösteriyodu.Maçın geri kalanı milli takımın topu ayağında tutamaması ve saçma sapan pas hatalarıyla geçti. Emre Belözoğlu ise sakinliğiyle dikkat çekti , Manisaspor maçında çıldıran Emre'nin İtalyan mafya babası halleri gerçekten çok eğlenceli oluyor , Fatih Terim'le çok ortak noktaları var. Ceyhun'u beğendiğimi söyleyeyim , Hüseyin Cimşir'in bir gömlek üstünü. Sercan da fena oyuncu değil ama milli takım ortamına ısınması lazım. Kazım'ın derhal istikrar sorununu çözmesi lazım , bir gün çok iyi bir gün vasatın altı oynuyor , hergün vasat oynasa daha faydalı olacak. Gelelim Fatih Terim takıntılarına , artık Sabri , Gökhan Zan gibi oyuncular milli takımda yer almamalılar. Hatta mümkünse Servet bile . İbrahim Toraman ve Önder Turacı oluşturmalı bu takımın defansının göbeğini. Sol ve sağ beklerimiz iyi oyuncular. Yıllar içerisinde BJK'nın iki genç bekinin bu mevkilere , özellikle sol bek mevkiine geçeceğini düşünüyorum. Hakan Balta zaten gönlümün Roberto Carlos'u , Fatih Terim'i İbrahim Üzülmez takıntısından kurtardı ya , helal olsun.Orta sahada da sıkıntı pek yok gibi. İşin savunma tarafı dışında . Aurelio'ya alışan milli takım onu özlüyor gerçekten , ortada Hamit ve Emre çok yetenekliler ama ikisi de Aurelio gibi bir adamla oynarsa daha verimli olabilecek adamlar. Forvet içinse Tuncay ve Semih sorunları çözer diyorum. Bosna maçı Estonya maçından farklı olacak haliyle. Belki daha ciddi olacak milli takım ama Fatih Terim'in artık anlamsız oyuncu seçimlerinden vazgeçmesi lazım.Bosna karşısında güvendiğim tek şey milli takımın yumurta kapıya dayanınca muhteşem oynaması ve istediği sonuçları alması. Norveç'i , Ukrayna'yı böyle yendik geçmişte ....



Gelelim dün akşam harika oynayan Basketbol milli takımımıza. Orta mesafesi olan bir PF aranıyor gerçekten , Kaya Peker , Mirsad , Ermal gibi bir isim olsa keşke kadroda olsa. Litvanya'nın eksikleri de vardı , Jasikevicius'un olmaması gibi. Zaten maç boyunca iyi bir oyun kurucuyu aradı gözleri. Milli takımımızın üstün savunma gayreti , Litvanya'nın oyun kurma zaafiyetiyle birleşince galibiyet kaçınılmaz oldu ama geçmişte sorumluluktan kaçıyor dediğimiz yıldızlarımız artık sazı eline alıyorlar. Hidayet ve Ersan gerçekten yıldızlıklarının hakkını veriyor. Keşke Mehmet Okur da olsa , NBA'de All-Star olmuş bir oyuncumuzu kullanamıyoruz Tanjevic'in oyun sistemi nedeniyle.20 küsür yıldır Utah Jazz'i çalıştıran ve Greg Ostertag gibi sadece kalıbıyla NBA'de kalabilen pivotlarla oynayan Jerry Sloan gibi Mehmet Okur için setler hazırladı onun sıra dışı şut yeteneğini kullanma yoluna gitti ama Tanjevic hala bunu görememekte.Umarım mili takım bu formunu özellikle ikinci turda da sergiler ve bu sefer istediğimiz başarılar gelir.Çok beğendiğim iki guard Engin Atsür ve Ömer Onan'ın da sakatlık ve hastalıkları varmış , geçmiş olsun bu iki iyi oyuncumuza da , en kısa zamanda parkelerdeki yerlerini almaları dileğiyle.

6.9.09

mutlu sonla biten garip bir korku filmi

dünkü postumda kendi çapımda bir maç öncesi analizi yapmıştım.itiraf edeyim estonya'nın gol atacağını tahmin etmemiştim,ayrıca kazım da bekleneni veremedi.
'e canım,sürpriz olmazsa futbol da olmazdı yahu.' gibisinden bir cevapla kıvırarak ama 'sinan engin yanılmışlığını' ta içimde hissederek maçın akılda kalan kısımlarına geçelim.
volkan'ın vasat altı performansı,gökhan gönül'ün dikkatsizliği,servet-zan dağınıklığı ve hakan balta nötrlüğü 'fatalityleriyle' yediğimiz iki gol,galibiyete rağmen 'ne oluyoruz' triplerine girmek için geçerli bir sebep.hamit ve emre'nin ortasaha organizasyonları güzeldi.tuncay ve sercan büyük özveriyle oynadı.arda ise rakip defansın çoluğu çocuğu,manitası izliyordur merhametinde bulunmadan estonya'yı madara etti ve benim gibi yeteneklerini savunan insanların güvenini tam anlamda kazanmış oldu.emre için de büyük ihtimalle fatih hoca motivasyon ustalığını kullanmış olabilir.aklımdan şöyle bir tavsiye de geçmiyor değil;'emrecim,hırçınlığı tamamen bırak demiyorum,hobi olarak yine yap.'.
yine de,bana başlık için bu saatte böyle bir tamlamayı kurdurmuş milli takım ekibine selam ediyorum.
diğer bir postumda da kritik arjantin-brezilya müsabakası hakkında ufak bilgiler(anlayana tüyolar) vermiştim.ikinci yarısını izleyemediğim maçta,arjantin de brezilya'ya evinde 3-1 yenildi.bu sonuç ortalığı karıştıracak gibi görünüyor.maradona'nın istifası,kadroda revizyon niteliğinde oyuncu değişiklikleri muhtemel.dünya basını daha çok üstüne gidecek maradona'nın;arjantin lig karmasına benzeyen ekibiyle.

5.9.09

mourinho'nun mottosu;'sanane lan!'


birkaç post önce
kulaklarını çınlatmıştım muhteremin.milli takım için verilen arada 'anti-milli takım' temasının dışında açıklama veren başka bir menejere rastladıysanız haber verin.mourinho'nun koyduğu son posta italya milli takımı kaptanı cannavaro'ya.sebep de şu;
biliyorsunuz davide santon inter altyapısından yetişme bir oyuncu,geçen sene maxwell'i genç yaşına ve tecrübesizliğine rağmen takımdan kesmiş,kendi kendime 'hem sağ ayaklı,hem solbek,üstelik zeki çevik ve ahlaklı;yeni zambrotta mı geliyor?' tarzı bir soru sordurmuştu.maxwell'in de barça yolculuğuyla solbekte stoperden devşirme chivuyla kalan 18 yaşındaki oyuncuya milli takım kampında kaptan dünya kupasında yer alması gerekiyorsa,inter yerine başka bir takıma gitmesini önermiş.medyaya da klübede kalırsa afrika'da olmasının zor olacığını söylemiş.mourinho'nun cevabını tahmin etmişsinizdir.yine de üstadın lafını paylaşmamak ayıp olur.arada hızını alamayıp juve'ye de geçirmesi takdire şayan tabi.

"cannavaro hala bir futbolcu ama sanki bir antrenör,yönetici ya da takım başkanı gibi konuşuyor."
"böyle açıklamalar yaparak yanlış yapıyor ve juve'de chielliniyle beraber oynadığını göz önünde bulundurmayı unutuyor.o zaman legrottalie de ocakta takımını değiştirsin dünya kupasında olmak istiyorsa."
"hatta giovinco sakatlanmadan önce çok az oynayabildi,o da klüpteki geleceğini değerlendirsin."

ne maç ama!



arjantin dünya kupası elemelerinin en kritik maçında brezilya'yı konuk edecek.dunga'nın konfederasyon kupası sahibi takımı lider ve rahat ama geldiğinden beri eleştirilen maradona'nın oyuncuları müthiş bir baskı altında.çünkü takım 4. sırada ve altında bulunan ekvatordan sadece 2 puan önde.kısacası bu kadar baskı altında da,karşıda ezeli rakip olunca kazanmalarından başka çareleri yok.uruguay'ın da peruyla oynayacağını unutmayalım.
arjantin açısından bakarsak olaya;maradona açıkladığı kadroyla herkesi şaşırttı diyebiliriz.çünkü kadroda yer almayan oyuncular şöyle;gonzalo higuain,cambiasso,riquelme,lucho,zarate gibi birçok yıldız.diğer bir kötü haber de savunmanın göbeğinde burdisso ve milito'nun sakat olması.brezilya ise sorunsuz görünüyor şu an.beklenen onbirler de şu şekilde;
arjantin'in iki stoperi de milli maç tecrübesinden yoksun.orta sahada masche'nin yanında LC'yi kazanan takımdaki performansıyla göz dolduran veron var.rusya maçında performansıyla umut veren datolo da maradona'nın açıkladığı onbirde yer alıyor.ancak orta sahayı üçleyip,agüeronun da messi'nin önünde oynayacağı yabancı basında konuşuluyor.
şu an avrupanın benim gözümde en iyi 3 sağbekinin ikisini elinde bulunduran brezilya(üçüncü s.ramostur.)dani alves'e sol bek olarak şans verebilir(serbest oynayan bir messi'yi andre santos'tan daha iyi savunacaktır.).orta sahada kaka'yı besleyecek silva,lucas,melo üçlüsü hücum gücünün yanısıra veronlu bir ortasahayı çökertecek dirence de fazlasıyla sahip.adriano mu fabiano mu robinho'nun partneri olacak göreceğiz.
arjantinin artıları;seyircisi ve messi.messi'nin tüm brezilya takım oyununu bozmaması olmayacak şey değil.tabi buradaki messi,barça'nın müthiş takım oyununun yıldızı messi değil,dünya kupası şansı tehlikeye giren sorunlu bir efsanenin tek umudu leo messi.
arjantin'in eksileri de şöyle;stoperler tecrübesiz,bekler brezilya'ya göre ağır kalabilir,oyunun kaderini çözeceğini düşündüğüm orta saha da maçın temposunu kaldıracağı tartışılan veron'a emanet.tevez ve agüero lucio ve juan'ın kontrolünde sahadan silinebilir.
kanımca brezilya'nın eksisi arjantinli taraftarlar ve messi olacaktır.

kısacası taktiği şunu bunu bırakıp keyifle izlenecek bir maçtır.

türkiye-estonya


grup maçlarındaki peşpeşe gelen puan kayıplarıyla;'olur böyle şeyler.',telafi edeceğiz.','şansımız bitmedi.' dendi.ihtimallerin,hesapların futbolun önüne geçtiği bir ortamda,estonyayla ölüm-kalım mücadelesinde buluşacağız.estonyanın bir iddiası yok,bizde de alınacak bir puan bile '2012 için önümüze bakmak' demek.
gelelim takımın durumuna;

savunmada gökhan gönül fenerbahçedeki formunu gösterirse sıkıştığımız anlarda ilaç gibi gelecektir.beklenen 11deki diğer üç isim de galatasaray'ın sabri hariç defans hattı,defansı ileride kuracağımız bir maçta bu üçlünün uyumu hayati önem taşıyacak.
sağ açıkta kazım'ı her ne kadar 'overrated' olarak kabul etsem de,bu maçta onun iş yapacağını öngörüyorum.çünkü estonya iyi kapanıyor ve kaleyi görebilmemiz için sabırlı,soğuk kanlı bir oyuncuya ihtiyacımız var.ortada hamit ve emre oynayacak,her ne kadar emre'nin oynamasını istemesem de manevi evlat kontenjanından onbirde olacağı kaçınılmaz.arda için form durumuna bakarsak söyleyecek tek şey var 'karşı sağbeke yazık olacak'.
kazanmamız gerekiyordu değil mi?işte bu biraz kafamı karıştırıyor şu an,transfer nedeniyle baskı altında kalan kafaları karışan iki forvetle sahaya çıkmamız bekleniyor,ne olursa olsun sercan'a güvenmek zorundayız.bana sorarsanız yeni başlayan kariyerinin en kritik maçı,atarsa kahraman,atamazsa 'zaten çok abarttılar' olacak.
önemli bir detay da yedek kulübesi.şimdiden söyleyeyim emre'nin 60. dk civarında sakatlanıp yerine nuri'nin girmesi,şayet kazım saçmalarsa,sağ açığa tuncay'ın çekilip ileriye bir forvet daha alınması,rahat bir skorla alırsak maçı 85'te arda'nın alkışlanmak için kenara çağırılması muhtemel.
kısacası kolay bir maç olmayacak,estonyanın benimsediği ekolün daha kaliteli oyuncularla kurulmuş hali olan ukrayna maçında kapanan takımlara karşı eski hataları yapmayacağımız sinyali umut verici.takımdaki oyuncuların lige sağlam bir başlangıç yaptıkları da ortada,yalnız 60. dakikaya kadar gol atmamız şart.aksi halde,korkarım baskı ve karamsarlık dolu bir 30 dakika+2012'ye kadar sürecek uzatmalara acımasızca yaklaşabiliriz.


4.9.09

her şey için teşekkürler


juventus'ta 2000 yılından beri oynayan ve kariyerinde müthiş başarılar yakalayan david trezeguet sezon sonu bitecek sözleşmesini yenilemeyeciğini duyurmuş.10 yıllık torino macerasını sonlandırmaya karar vermiş.'arjantin'e mi giderim,fransa'ya mı daha karar vermedim ama torino'da olmayacağım.'
evet,trezeguet paraya da başarıya da doymuş bir futbolcu,32 yaşına da gelmiş,yeni bi macera yaşamak istiyor olabilir.peki bu teşekkür neden diye sorabilirsiniz.
türkiye'de doğmuş coğu birey ilk başlarda 3 büyüklerden birini(genelde)tutmaya başlar,daha sonra da mahalle maçlarında kendi kendine spikerlik yaparken idolünü seçmek zorunda kalır.bunun için de avrupadaki futbola da göz ucuyla bakar,bir beşiktaşlı olarak mahalle maçlarında kendimi 'hiiaacciii' ya da 'cey cey okoaaça' olarak anons etme şansım yoktu.zira tuttuğum takımda 'sellami,del solar,rahim,fazlı' gibi karizma yoksunu oyuncular vardı o dönem.derken rastgele açılmış bir programda del piero'nun köşeye bıraktığı frikiği gördüm.işte bu dedim,takım müthişti,üstelik siyah-beyazdı.birden kendimi o takımın taraftarı gibi hissetmiştim,insanüstü golleri ve karakteriyle del piero,daha sonra madrid'e gittiğine üzüldüğüm zidane,gözlüğüyle fark yaratan ve amiyane tabiriyle 'köppek gibi koşan' edgar davids,zidane'ın yerine gelip hırsına ve tekniğine hasta olduğum nedved,bir sağdan bir soldan rakip beklerin ve açıkların korkulu rüyası zambrotta,defansta bir kaya gibi sapasağlam lilian thuram,takımın psikopatı montero ve bitiriciliğiyle trezeguet...
juventus benim rüya takımımdı ve takımımım golcüsü de teşekkürü fazlasıyla hakediyor.attığın 130'u aşkın gol için teşekkürler trezeguet,şl finalindeki kritik penaltıyı kaçırsan bile...

kakuta=130bin €;hilario=paha biçilemez


tam da 'nerede o eski sol açıklar' diye konuya girip işi 'işte aranan kan' diye gael kakuta'ya bağlayacaktım ki,chelsea'ye bu transferin çok daha pahalıya patladığını duydum.lens'ten alınan oyuncuyla,hala lens'in yasal haklarını bulundurmasına rağmen sözleşme imzalayınca chelsea de 2011'e kadar transfer yapmama cezası almış,kakuta'ya da 4 ay sahalardan uzak kalma ve 780 bin €'da para cezası kesilmiş(lens'e de 130bin€ yetiştirme bedeli).
tabi bu olayın her yerde duyduğunuz haber boyutu.kakuta'ya gelecek olursak,böyle bir olayın bile yeteneğini gölgelememesi gerekiyor,2 yıldır chelsea altyapısında ve geçen yıl genç takımda yılın oyuncusu seçilmiş,fransa u17'nin en önemli oyuncusu,çeşitli video paylaşım sitelerinden izlerseniz(sinan engin bile böyle transfer yapıyor canım),bileklerini zidane'a,hızını ribery'ye,raket gibi kullandığı sol ayağı için rivaldo'ya benzetmeniz çok normal.fizik gücü kazandığında ise 'uzay futbolu' çağına geçtik diyebilirim.
chelsea tarafından bakarsak olaya bir umut ışığı var gibi görünüyor,itiraz hakları var ama otoriteler chelsea'nin romayla aynı yanıtı alacağını söylüyor.hatırlarsanız roma da auxerre'den mexes transferi konusunda benzer bir duruma düşmüş bir sene tra nsfer yasağı almıştı.
olayın ironik kısmına değinmemek daha ironik olur kanısındayım.abramoviçle transferde har vurup harman savuran,beğenmediği oyuncuyu mali eksileri düşünmeden yollayan,takım iyiyken canı sıkılıp shevchenkoyu alan(hem chelsea'yi hem de sheva'yı batıran) koca chelsea 2011'e kadar oyuncu alamayacak.hafiften 30 yaş bunalımına girmek üzere olan takım iskeletinde derinden bir revizyon gerekirken böyle bir sınırlama gelmesi cidden çok ilginç bir durum.tabi drogba,terry ve lampardla sözleşme uzatıldı,joe cole bekleniyor,ama asıl eğlenceli durum anelka'nın ellerini ovuşturmaya başlaması,2010da sözleşmesi bitecek,kendisi de aşırı profosyonel olduğu için tahminimce uçuk bir maaş isteyecek,büyük ihtimalle kabul edilecek şartlar ama kabul edilmezse de bedelsiz olarak önceden anlaştığı bir takıma girecek.

kısacası son yılların transfer çılgını maviler'in durumu o kadar garip ki;dünyaları teklif edin hilario'yu bile vermezler.

1.9.09

Nedir Bu Ankara'nın Sorunu?



Aslında yazmak istemezdim böyle bir yazıyı ama malesef yazmak zorundayım. Zamanında Bursaspor'un ikinci takımı Birinci Lig'e kadar yükselmiş ancak şike gibi söylentiler olmasın diye ligden çekilmişler.Bundan seneler sonra Gençlerbirliği Oftaşspor isimli bir kulüp Süper Lig'e yükseldi.Adı gibi süper(!) olan ligimize renk katacaktı bu takım.Ama basbaya biliniyordu bu takımın Gençlerbirliği takımının ikinci takımı olduğu.Hatta Oftaşspor'un oyuncuları transfer görüşmeleri ile ilgili İlhan Cavcav ne derse o gibi açıklamalar yapıyordu.Gençlerbirliği'nde bonservisi olan Brezilyalı isimler , genç isimler bu takıma veriliyor , Oftaşspor'un kadrosu böyle kuruluyordu.Daha sonra takımın ismi değiştirilip Hacettepe oldu.Sonunda bu takım ligden düştü.Bu sezon başında Gençlerbirliği'nin yaptığı transferlere bir bakalım :
Ivan Radelcic (Energie Cottbus)
Sinan Ayrancı (Brommapojkarna)
Serdar Kulbilge (Kocaelispor)
Timur Kosovalı (Antalyaspor)
Orhan Şam (Hacettepe)
Murat Kalkan (Hacettepe)
Da Silva Tozo (Hacettepe)
Sandro Mendonca (Hacettepe)
Ulaş Güler (Hacettepe)
Patiyo Tambwe (Hacettepe)
Aykut Demir (Nac Breda)
Sezai Zehiroğlu (Hoffenheim)

Bari bu kadar belli etmeyin yahu.

Bu sezon başında ise ilginç gelişmeler vardı , Ankaragücü'nün 100. yılını kutlayacak olması sebebiyle Ankaraspor ile birleşmesi görüşüldü.Olmadı tabi ki.Daha sonra da karşılıklı destek anlaşması imzalandı.Bu anlaşma karşılığında Ankara'nın sahibi olduğunu zanneden ve Ankaraspor'u kendi keyiflerince yöneten Gökçekler Ankaragücü'ne de el attı.Ankaraspor'un en önemli isimleri Mehmet Çakır , Ediz Bahtiyaroğlu , Hürriyet Güçer , Muhammet Hanefi Yoldaş ve Fredrik Risp Ankaragücü'ne imza attı.Bonservis bedelleri ne acaba?Ayıp , gerçekten çok ayıp , hatta utanç verici bir rezalet.Diyarbakırspor , Bursaspor , Manisaspor gibi takımlar 3 kuruşun hesabını yaparken , bu takımların böyle dilediğince transferler yapması ne kadar doğru ? Ne kadar etik ? Şahsen TFF'nin yetersiz olduğunu düşünüyorum ama artık yetersiz değil gereksiz olduğunu düşünüyorum , ben tek başıma daha rahat yönetebilirim futbolu. Zaten Ankaraspor yıllardır 3 büyükler kadar para harcıyor.Lige çıktıkları ilk yıl Vederson , Tita , Jaba gibi isimleri nasıl aldıkları da lütfen araştırılsın.Yazık , diğer takımların emeklerine yazık.Koskoca 100 yıllık Ankaragücü , Gençlerbirliği bunlardan medet umacaksa düşsünler daha iyi...

anti-futbol fletcher?



çok konuştuk yazdık,çizdik,eleştirdik ama asıl olayımız başladı;ligler!uzun süredir yaz(a)mayaşımın hamlığını hafif bir haber turuyla atıyım diyorum.
ingiltere menejerlerin kendi şovlarını yapmaları açısından izlemeye değer bir futbol ülkesi.her ne kadar mourinho gidince biraz kan kaybettiklerini düşünsem de,arsene wegner'in son açıklaması çölde bir vaha gibiydi desem yanlış olmaz(ve inşallah çölde vaha geyiği bayatladı denmez).
olayı açarsak,arsenalin evinde manu'ya 1-2 yenildiği maçtaki sertliğinden dolayı ferguson ve fletcher arsene wegner tarafından futbol karşıtı olarak çağırılıyor.
valla,psikolojik yaklaşınca içinizden 'adama da yazık sakatlıklarla boğuşuyor.' gibi tepkiler verebileceğinizi tahmin etmekteyim.mantık olarak;ferguson'ın 'ronaldosuz da kralız biz!' 'onu ben yoktan var ettim,elinden tuttum.' tarzı eski türk filmlerindeki assolisti arap cemalin pavyonunda şarkı söylemeye başlamış,mağdur ama bir o kadar da mağrur gazinocular kralı duruşunun bir diyeti,burnley'i de unutturmak gerekiyor derken böyle bir kart çekti sir.ama ne yalan söyleyeyim,bizde de wegner kadar delikanlı bir teknik adam çıksa ya,dese futbol düşmanlarıyla aynı sahada oynamak istemiyoruz,kurtulur muyduk şimdi ligin gediklisi ismail güldürenlerden,kasap kiritalardan?kazık yerden sordum farkındayım zira ben de bir cevap bulabilmiş değilim maalesef.
bu yıl iddialı bir kadro kuran juve de transferin şu son demlerinde lyon'dan grosso'yu 2 m€'ya renklerine bağlamış.31 yaşındaki italyan sol bek için klüp yöneticisi j.c. blanc da transferi 'rekabeti ve kaliteyi arttıracak' şeklinde değerlendirmiş.benim görüşüm de grosso'nun juve'de faydalı olacağı chiellini ile birlikte o bölgede sorun çıkarmayacağıdır.lyon için ise cisshoko'nun solbekte tartışmasız tek isim olması,lyon tarzı bir kulüp için güzel bir gelişmedir.
eski bir postumda da belirtmiştim barcelona'nın shaktar'ın 22'lik defans oyuncusu chygrynskiy'nin peşinde olduğunu,bu transfer de 25 m€'ya kapanmış.tabi luce'nin gözdelerinden olan ukraynalı milito,puyol,pique,marquez arasında nasıl forma şansı bulacak,ya da keirrison gibi pişmesi mi beklenecek merakla beklemekteyiz.bu arada,gudjohnsen de büyük takımların yedek forvet fetişisti monacoyla anlaşmış.pep hücumda gençlere çok mu güveniyor ne?




guested #7